TÜRK-İŞ 24. OLAĞAN GENEL KURULU BAŞLADI
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (TÜRK-İŞ) 30 Kasım-2 Aralık 2023 tarihlerinde gerçekleştirilecek 24. Olağan Genel Kurulu Ankara’da başladı. Genel Kurula sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalara üye çok sayıda emekçi ve yabancı sendika temsilcileri katıldı. Tüm işkollarında alınteri döken işçi temsilcilerinin salonda en önde yer aldı.
24.Olağan Genel Kurul, Zonguldak maden işçilerinden oluşan Madenci Korosu’nun verdiği konser ile başladı. Konserin ardından Genel Başkan Ergün ATALAY, TÜRK-İŞ Genel Kurulu’na hitap etti.
“YOKSULLUKTA BİRLEŞMEYELİM, REFAHTA BİRLEŞELİM”
Geçmiş TÜRK-İŞ kongrelerinden farklı olarak hiç bir davetlinin olmadığını belirten ATALAY, “TÜRK-İŞ kongrelerinde devletin bütün kademeleri olurdu, Hiç davetli yok. Hepsi ev sahibi. En önde işçinin bakanları, genel müdürü, bürokratları oturuyor. Sözleşme yapıyoruz. Belki mükemmel olmuyor. Gücümüzün yettiği kadar, kanunların el verdiği kadar, 12 Eylül Anayasası’nın sendikalara verdiği sıkıntı kadar, beraber gayret sarf ediyoruz. Sözleşme bitiyor, arka arkaya zamlar bitiyor. Arkadan sağ olsunlar memur sendikaları çıkıyor, diyorlar ki, ‘İşçiye fazla verdiniz, bize de verin.’ Hekim de biziz, memur da biziz. Yoksullukta birleşmeyelim, refahta birleşelim.” ifadelerini kullandı.
ATALAY konuşmasına kamuda taşeron işçilik sorunun devam ettiğini belirterek enerji, sağlık ve inşaat başta olmak üzere birçok iş kolunda taşeron işçilerin kadro beklediğini söyledi.
Kamudaki yaklaşık 750 bin taşeron işçinin kadroya alındığını anımsatan Genel Başkan Ergün ATALAY şöyle konuştu: “Elektrik direğinin tepesinde işçi asıl işi yapıyor ama kadroya alınmıyor. Karayollarında aynı araçtaki iki işçi, yoldaki karı birlikte temizliyor, asfaltı birlikte döküyor ama biri alıyor 12 bin lira, diğeri alıyor 22 bin lira. Biri yemek yiyor, diğeri yemiyor. Birinde ikramiye var, diğerinde yok. Bu adil bir sistem mi? Burada iş barışını sağlayabilir misiniz? Siyasetçilerin ve bürokratların sesi çıkmıyor. 100 kilometre yol yaparsanız ama 100 metresini bırakırsanız, o biten 100 kilometre hiç konuşulmaz, 100 metre konuşulur. Yetkililere sesleniyorum; bu ülkenin gündeminden taşeron meselesini çıkartın. Bu iş bitene kadar bu konuyu takip etmeye devam edeceğim.” dedi.
Staj ve çıraklık sigortası mağdurlarının beklentilerini dile getiren Genel Başkan Ergün ATALAY, “Ben Çırak Okulu mezunuyum. Adı üzerinde çırak okulu. 1968 senesinde 13 yaşında okula başladım, 1972’de mezun oldum. 1970 ile 1972 arası Devlet bizi fabrikaya yolladı. O Devlet o günkü hükümet benim o iki yılımı çalışma hayatımda sigortadan saydı. O günkü Devlet bugünkü Devlet’ten daha mı güçlüydü? 40 sene evvel benim çıraklık sigortamı sayıyor da bugün staj ve çıraklık mağdurlarının sigortasını neye saymıyor? 40 sene evvel bu sayıldı.” ifadelerini kullandı.
“AZ KAZANANDAN AZ ÇOK KAZANANDAN ÇOK VERGİ ALINSIN”
Ücretler üzerindeki gelir vergi kesintilerinin yüksek olduğunu bir kez daha ifade eden ATALAY, “20 bin lira ücret alan bir işçi sene sonunda vergi kesintisi nedeniyle 16 bin lira ücret alıyor. Ülkeyi yönetenlere sabah akşam bunu anlatıyoruz. Benim 20 bin liramdan 4 bin lirayı niye alıyorsunuz arkadaş? Çok alandan çok alın, az alandan az alın” diye konuştu.
“ENFLASYONDA OLMASIN ZAM DA YAPMAYIN”
Asgari ücret görüşmelerinin aralık ayında başlayacağını anımsatan Genel Başkan ATALAY, “Cambaz olsanız 11 bin 402 lirayla bir hafta geçinemezsiniz ifadelerini kullandı.
Asgari ücrete yapılan artışların yapılan zamlarla ve enflasyonla erdiğini ifade eden TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY şunları kaydetti:
“Asgari ücret başlangıç ücreti ama ülkemizde öyle bir noktaya geldi ki bu ücret geçim ücreti oldu. Şimdi 11 bin 402 lira. Bakan Bey ‘Bu sene bir kere artış olacak.’ dedi. Hiç olmasın. Enflasyon da olmasın zam da yapmayın. Parayı ver, zam yap, neye yarıyor? Bu yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonununda işçi heyetinde bir sağlık işçisi, bir kasiyer, bir enerji işçisi, bir de karayollarında kar temizleyen taşeron işçi yer alacak. Bu parayla nasıl geçinemediklerini anlatacaklar. Cambaz olsanız 11 bin 402 lirayla bir hafta geçinemezsiniz.” dedi.
Türkiye’de sermayenin her zaman güçlü olduğunu ve siyasetle birlikte yol yürüdüğünü dile getiren ATALAY, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde işçi ve sendikacı kökenli milletvekilinin neredeyse bulunmadığını söyledi.
ATALAY işini iyi yapan işverenlere bir lafı olmadığını fakat çoğu işverenin sendikayı hor gördüğünü söyleyerek, “Kaptıkaçtı işverenler var, sonradan zengin olanlar var. Alıyor devletten ihaleyi, ne sendika var, ne sözleşme var. Polatlı’da bir işletme var, beş yıldır metal iş kolunda. Cuma akşamı bir bakıyoruz metal iş kolunda olan sistem kilitleniyor, pazartesi bir açılıyor iş kolu enerjide çıkıyor. Bunlarla kol kola yürüyen sendikalar var. Bu işverenler parayı buluyorlar, sonra okul, cami, kütüphane yapıyorlar, sonra basına ‘Biz iyilikseveriz, mübarek adamlarız, Sırat Köprüsü’nden uçarak geçeriz.’ diyorlar. Bırak sen Sırat Köprüsü’nden geçmeyi Galata Köprüsü’nü geçemezsin, ne Sırat Köprüsü?” ifadelerini kullandı.
İş sağlığı ve güvenliği kurallarının önemine dikkati çeken Genel Başkan ATALAY, her gün ortama üç işçinin iş kazaları nedeniyle yaşamını yitirdiğini dile getirdi.
Soma’da 2014 yılında 301 madencinin hayatını kaybettiği maden kazasına ilişkin yargı sürecinin devam ettiğini hatırlatan ATALAY, “Anayasa Mahkemesine sesleniyorum; Soma’da 301 arkadaşımız iş kazasında değil, iş cinayetinde hayatını kaybetti. 20 senelik çin malı maskeler kullanıldı. Onun için adil bir karar verin.” dedi.
Yargının sorun üreten değil, sorun çözen bir mekanizma olduğunu belirten TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY, “Bizim yargımız son zamanlarda sorun çözmeyi bırakıp sorun üretiyor. Bu ülkede hakemler ve hakimler kendisine çok dikkat edecek. Biz her gün ya hakem konuşuyoruz ya da hakim konuşuyoruz. Kimsenin emeğini çalmayacaklar.” diye konuştu.
Genel Kurul çalışmaları TÜRK-İŞ’e bağlı 34 sendikanın, sendikaları adına yapacakları konuşmalar ile devam edildi. Sendikamız Şeker-İş adına Genel Başkanımız İsa GÖK, genel kurula hitap etti;
‘‘Hepimiz biliyoruz ki; insana, alın terine, üretime, vatana, demokrasiye aynı anda dokunan GÜÇLÜ BİR EL var. Bu el uzandı mı işçinin omuzuna, GÜVEN verir; uzandı mı üretime, EKMEK verir. Bu el ki, HAKKI OLANA HAKKINI verir, hor görülüne ONURUNU verir.
Demokrasimizin olmazsa olmazı, emeğin güçlü sesi Türk-İş’imizin Genel Kurulu’na hepiniz hoş geldiniz. Bu vesileyle, işçi hareketi adına yürütülen çetin mücadeleler ve kıymetli hizmetlerle, sendikal tarihe adını yazdıran tüm konfederasyon ve sendika yöneticilerimizi, ömrünü bu yola adayan tüm kardeşlerimi rahmetle ve şükranla yâd ediyorum.
71 yıldır, varlığıyla güç veren ulu bir çınarın gölgesindeyiz. Türk-İş Ailesinin her bir ferdi, şuan burada bizimle olamasalar da, Anadolu gibi koca yüreklerinin burada, bizimle olduğunu biliyoruz. İnanıyorum ki 24. Genel Kurulumuz ile hep birlikte geleceğe aynı coşku, erdem, inanç ve kararlılıkla yürüyeceğiz.
Ayrıca bu önemli günümüzde, ekmeğini kazanmaya çalışırken aramızdan ayrılan işçi kardeşlerimizin büyük acısı da bizlerle birlikte burada, yüreklerimizde. Hayatlarının en güzel çağında, madenler, inşaatlar, şantiyeler, tersaneler başta olmak üzere tüm iş kazalarında yaşamlarını yitiren, tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Kıymetli Arkadaşlarım, malumunuz muazzam bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyoruz. Ezberleri bozan bu dönemde, yaşanan savaşlarla ülkelerin hatta insanlığın dinamikleri değişiyor. İklim değişikliği ise yerkürenin ritmini değiştiriyor. Gıda güvensizliği her geçen gün hayatımızı artan ölçüde tehdit ediyor. Yaşamın her alanında, dijitalleşme süreci, çok daha farklı bir evreye ulaşmış durumda. Bu değişim rüzgârında, Türkiye’mizin politik, ekonomik, sosyolojik, teknolojik her türlü alanda her daim muzaffer olmasını diliyorum.
Ayrıca yaşadığımız deprem felaketi ve Ukrayna Rusya savaşının etkileri devam ederken, son günlerde insanlığı enkaz altında bırakan Gazze saldırılarında, fütursuzca işlenen bir katliamla yüzleştik. Gazze’de meydana gelen insanlık dışı vahşeti bir kez daha en şiddetli biçimde kınıyorum, lanetliyorum. Bölgede barış ve huzur ikliminin baki olmasını temenni ediyorum.
Tüm yaşananlar bizlere yine ve defaten şu mesajı veriyor Kıymetli Arkadaşlarım;
Her şeyden, her bir meseleden önce, her birimizin üstüne düşen İLK GÖREV; ÜLKEMİZİ, BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZDEN DOĞAN SİNERJİMİZİ VE ORTAK GELECEK HEDEFLERİMİZİ KORUMAKTIR. İkinci olarak da, küresel siyaset sahnesinde “doğru bildiklerimizin savunucusu” olmaya devam etmek, sağlam ve milli bir gelecek kurma gayretimizden asla vazgeçmemektir.
Değerli Arkadaşlarım, sağlam ve milli bir gelecek kurma gayretinden bahsettim. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, açık ve şeffaf denetim mekanizmaları gibi alanlarla birlikte ekonomi politikalarının uzun vadeye dönük reformlarla ele alınması gerekiyor.
Geleceği planlarken ülkelerin iktisadi kalkınmalarında dikkate almaları gereken en önemli parametrelerden biri, gelir dağılımındaki eşitliktir. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün 38 üyesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek 3. ülkesi olmuştur. Geçim ve yaşam şartlarımızı derinden etkileyen sorunlara karşı; KAMU, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE İLGİLİ TÜM KURUMLARIN SORUMLULUK ALMASI ŞARTTIR. Gelinen noktada yeni iş olanakları ve yeni teknolojiler karşısında İNSAN KAYNAĞI NASIL GELİŞTİRİLEBİLİR, sorusuna cevap verebilme kabiliyetine sahip olmamız gerekmektedir.
Nitekim istihdam alanlarımızı etkileyen, iklim ve dijitalleşme başta olmak üzere “günün meseleleri”yle ilgili sektörlerimize dair “ARAŞTIRMA EKSİKLİĞİ”nin aşılması gerekiyor. Dahası artık ülkemizde insan ve iş yaşam dengesi odağında, bir zorunluluk haline gelen, çalışma saatleriyle ilgili PİLOT UYGULAMALAR, devletimizin teşvikiyle BAŞLATILMALIDIR.
Diğer yandan, bugün işsizlik oranının neredeyse 2 katı kadar genç işsizimiz vardır. “Geniş işsizlik” oranı yüzde 23’e dayanmıştır. Bu istatistikler; yatırım ve üretim artışının önündeki riskler bertaraf edilmeden, kayıtlı istihdam artışının hedef düzeye erişemeyeceğini göstermektedir.
Maalesef azalan satın alma gücümüz ve enflasyondan, vergi meselesine kadar uzanan ekonomik sorunlarımız kronikleşmiş durumdadır. Gelir adaletsizliğinin yaygınlaşması ve derinleşmesinde ciddi payı olan “VERGİ DÜZENLEMESİ” konusunu, her daim gündemde tutan Konfederasyonumuz Türk-İş’in bu kararlılığını sonuna kadar sürdüreceğine yürekten inanıyorum.
İçinde bulunduğumuz çağda, dönüşüm alabildiğine hızla ilerlerken, BİZLER SENDİKASIZLAŞTIRMA VEBASIYLA MÜCADELE EDİYORUZ. Ülkemizde daraltılan çalışma hakları yanında; taşeronlaşma meselesi çözüme bir türlü ulaştırılamıyor, kıdem tazminatı farklı isimler adı altında bir türlü gündem malzemesi olmaktan çıkamıyor.
‘İŞ GÜVENSİZLİĞİ’ her geçen dakika can almaya, işçi sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Bugün gelinen noktada, 4857 sayılı İş Kanunu’nun, değişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılıyor mu sorusuna yanıt verilmek zorundadır. BİR TER DAMLASI, BİR SU BASKININA DÖNÜŞEBİLİR. Yaşadıklarımıza bir bakın. İşkolu tespiti ve yetki davaları ile boğulmuş bir sendikacılık yapmak zorunda bırakılarak, elimiz kolumuz bağlanıyor.
Bu süreçte ilerlemek ancak; sendikalaşma oranının artışıyla mümkün olabilecektir. Bu “etki kapasitesi”ne rağmen, Türkiye’de işçi olarak çalışanların sadece yüzde 14,76’sı örgütlenme hakkından faydalanmaktadır. 16,4 milyon kayıtlı işçiden 14 milyonu sendikasızdır. Yetki tespitine itiraz davalarının sendikal örgütlenmeyi ortadan kaldırmak için bir fırsat olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Bu sorun, Uluslararası Çalışma Örgütü sürecine de yansımaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü bünyesindeki Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, ülkemizi özel sektörde, “sendika karşıtı işten çıkarmalara karşı” gerekli önlemleri almaya davet etmiştir.
Uluslararası Çalışma Örgütü değerlendirmeleri ne yazık ki ülkemizin bir gerçeğidir. Aynı şekilde, Sendikamız başvurusu üzerine 19 Kasım 2020 tarihinde; Anayasa Mahkemesi; “UZAYAN YETKİ DAVASI, SENDİKAL ÖRGÜTLENME HAKKININ İHLALİDİR.” diyerek önemli bir karara imza atmıştır.
Örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını kısıtlayan, engelleyen, etkisiz kılan hükümlerin mevzuattan ayıklanıp değiştirilmesi lazımdır. Örgütlenme hakkına yönelik olumsuz işveren uygulamalarının mali ve cezai yönden caydırıcı yaptırımlara bağlanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu çerçevede Sendikamız 21 Temmuz 2023 tarihinde, sendikal camiada bir ilk olarak, hukuka aykırı davranan yabancı sermayeli işyerine, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi kapsamında MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇMIŞTIR. Sonuç aldığımız takdirde, işverenleri caydırma noktasında bu karar, biz sendikaların örgütlenme ve hukuk mücadelesine güçlü bir ses getirecektir.
BİZ SENDİKALAR, SADECE ÇALIŞANLARI İLGİLENDİREN MESELELERDE DEĞİL SEKTÖRÜN VE İŞYERLERİNİN GELECEĞİNİ ETKİLEYEN SÜREÇLERDE DE KONUŞTURULMALIDIR.
Bunu oldukça önemsiyorum. Çünkü kamu şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sürecinde ülke olarak bu eksikliğimizi çok net bir biçimde görmüş bulunuyoruz. Türkiye’nin beyaz şekeri’ni güvence altına alabilmek için Konfederasyonumuz Türk-İş ile birlikte idari, hukuki, meşru, sendikal her türlü mücadeleyi verdik. Dahası Şeker-İş olarak ulusal ve uluslararası sempozyumlar yaptık, sektör paydaşlarıyla toplumsal mutabakat metinleri yayınladık, sağlıktan özelleştirmeye kadar birçok alanda imza kampanyaları gerçekleştirdik. Gıda Zirvesiyle gıdanın geleceğine ışık tuttuk. Ayrıca, yapay her türlü tatlandırıcıya karşı mücadelemize aralıksız devam ediyoruz.
Diğer taraftan da gıda güvenliği, gıda israfı ve su israfına kalkan olacak bir dizi kampanyalar yaptık. Toplumumuzu bilinçlendirme çalışmalarımızı her daim sürdürdük. Son olarak da adil geçiş kavramından hareketle, iklim krizi karşısında tüm dünyada var olan yeşil enerji hamlesine katkı verme amacıyla, YENİLENEBİLİR ENERJİ MERKEZLİ PROJEMİZİ hayata geçirdik.
Bir sivil toplum kuruşu olarak verdiğimiz her bir hizmet, yaptığımız her bir çalışma ÜLKEMİZ İÇİNDİR, ALIN TERİ DÖKEN EMEK GÜCÜ İÇİNDİR. Aynı zaman da, sendikal mücadele için de geleceğe bir miras niteliğindedir. Konfederasyonumuz ve genel başkanımızla, desteğini esirgemeyen sendikalarımızla, sektörümüzün paydaşlarıyla, büyük sınavlar verdiğimiz bir gerçek..
Kadro sorunu ise bizlerin dünden bugüne en büyük meselelerindendi. Siyasi, hukuki, akademik, teknik her türlü çalışmayı yapmış bir sendika olarak, oldukça meşakkatli bir mücadele süreci yürüttük. Ve 5 Nisan 2023 tarihinde, işyerlerimizde liyakat ve hakkaniyet mücadelesi nihayet sonuç verdi. 1172 geçici işçi kardeşimiz sürekli işçi kadrolarına kavuştu. Kararın Genel Kurulumuz vesilesiyle de bir kez daha, şeker fabrikalarımız ve kamuda çalışan tüm geçici işçi kardeşlerimize ve camiamıza hayırlı olmasını diliyorum. Başta Genel Başkanımız Sayın Ergün Atalay olmak üzere hak mücadelesine sahip çıkan yöneticilere, yetkililere ve emeği geçen herkese müteşekkir olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bundan sonraki aşamada da; nitelikli işgücü açığımızın artık taşeronla değil, tamamen kendi kadrolarımızla karşılanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bizler, Cumhuriyetimizin 100. yılında, örgütlenmenin kronikleşmiş sorunlarını değil, sendikalaşmanın toplumumuzu güçlendiren yanlarını konuşmalıyız.
Evet bizlerin, çocuklarımıza bırakacağı büyük hayalleri var. Ama şu bir gerçek ki, çocuklarımızın kucaklayacakları Türkiye için, ÇOK DAHA BÜYÜK HAYALLERİ VAR. Bizleri “hayal kurmaktan vazgeçiren”, “korkutan”, “günün meseleleriyle bir kafese sıkıştırmaya çalışanlara” karşı, VAZGEÇMEMELİYİZ, ÇALIŞMALIYIZ, BİRLİK OLMALIYIZ. Bu duygu ve düşüncelerle, 24. Olağan Genel Kurul’unun Türk-İş’imizin misyonuna yakışır bir sağduyu ortamında geçeceğine can-ı gönülden inanıyor, Genel Kurulumuzun camiamıza hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.’’ diye konuştu.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (TÜRK-İŞ) 30 Kasım-2 Aralık 2023 tarihlerinde gerçekleştirilecek 24. Olağan Genel Kurulu Ankara’da başladı. Genel Kurula sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalara üye çok sayıda emekçi ve yabancı sendika temsilcileri katıldı. Tüm işkollarında alınteri döken işçi temsilcilerinin salonda en önde yer aldı.
24.Olağan Genel Kurul, Zonguldak maden işçilerinden oluşan Madenci Korosu’nun verdiği konser ile başladı. Konserin ardından Genel Başkan Ergün ATALAY, TÜRK-İŞ Genel Kurulu’na hitap etti.
“YOKSULLUKTA BİRLEŞMEYELİM, REFAHTA BİRLEŞELİM”
Geçmiş TÜRK-İŞ kongrelerinden farklı olarak hiç bir davetlinin olmadığını belirten ATALAY, “TÜRK-İŞ kongrelerinde devletin bütün kademeleri olurdu, Hiç davetli yok. Hepsi ev sahibi. En önde işçinin bakanları, genel müdürü, bürokratları oturuyor. Sözleşme yapıyoruz. Belki mükemmel olmuyor. Gücümüzün yettiği kadar, kanunların el verdiği kadar, 12 Eylül Anayasası’nın sendikalara verdiği sıkıntı kadar, beraber gayret sarf ediyoruz. Sözleşme bitiyor, arka arkaya zamlar bitiyor. Arkadan sağ olsunlar memur sendikaları çıkıyor, diyorlar ki, ‘İşçiye fazla verdiniz, bize de verin.’ Hekim de biziz, memur da biziz. Yoksullukta birleşmeyelim, refahta birleşelim.” ifadelerini kullandı.
ATALAY konuşmasına kamuda taşeron işçilik sorunun devam ettiğini belirterek enerji, sağlık ve inşaat başta olmak üzere birçok iş kolunda taşeron işçilerin kadro beklediğini söyledi.
Kamudaki yaklaşık 750 bin taşeron işçinin kadroya alındığını anımsatan Genel Başkan Ergün ATALAY şöyle konuştu: “Elektrik direğinin tepesinde işçi asıl işi yapıyor ama kadroya alınmıyor. Karayollarında aynı araçtaki iki işçi, yoldaki karı birlikte temizliyor, asfaltı birlikte döküyor ama biri alıyor 12 bin lira, diğeri alıyor 22 bin lira. Biri yemek yiyor, diğeri yemiyor. Birinde ikramiye var, diğerinde yok. Bu adil bir sistem mi? Burada iş barışını sağlayabilir misiniz? Siyasetçilerin ve bürokratların sesi çıkmıyor. 100 kilometre yol yaparsanız ama 100 metresini bırakırsanız, o biten 100 kilometre hiç konuşulmaz, 100 metre konuşulur. Yetkililere sesleniyorum; bu ülkenin gündeminden taşeron meselesini çıkartın. Bu iş bitene kadar bu konuyu takip etmeye devam edeceğim.” dedi.
Staj ve çıraklık sigortası mağdurlarının beklentilerini dile getiren Genel Başkan Ergün ATALAY, “Ben Çırak Okulu mezunuyum. Adı üzerinde çırak okulu. 1968 senesinde 13 yaşında okula başladım, 1972’de mezun oldum. 1970 ile 1972 arası Devlet bizi fabrikaya yolladı. O Devlet o günkü hükümet benim o iki yılımı çalışma hayatımda sigortadan saydı. O günkü Devlet bugünkü Devlet’ten daha mı güçlüydü? 40 sene evvel benim çıraklık sigortamı sayıyor da bugün staj ve çıraklık mağdurlarının sigortasını neye saymıyor? 40 sene evvel bu sayıldı.” ifadelerini kullandı.
“AZ KAZANANDAN AZ ÇOK KAZANANDAN ÇOK VERGİ ALINSIN”
Ücretler üzerindeki gelir vergi kesintilerinin yüksek olduğunu bir kez daha ifade eden ATALAY, “20 bin lira ücret alan bir işçi sene sonunda vergi kesintisi nedeniyle 16 bin lira ücret alıyor. Ülkeyi yönetenlere sabah akşam bunu anlatıyoruz. Benim 20 bin liramdan 4 bin lirayı niye alıyorsunuz arkadaş? Çok alandan çok alın, az alandan az alın” diye konuştu.
“ENFLASYONDA OLMASIN ZAM DA YAPMAYIN”
Asgari ücret görüşmelerinin aralık ayında başlayacağını anımsatan Genel Başkan ATALAY, “Cambaz olsanız 11 bin 402 lirayla bir hafta geçinemezsiniz ifadelerini kullandı.
Asgari ücrete yapılan artışların yapılan zamlarla ve enflasyonla erdiğini ifade eden TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY şunları kaydetti:
“Asgari ücret başlangıç ücreti ama ülkemizde öyle bir noktaya geldi ki bu ücret geçim ücreti oldu. Şimdi 11 bin 402 lira. Bakan Bey ‘Bu sene bir kere artış olacak.’ dedi. Hiç olmasın. Enflasyon da olmasın zam da yapmayın. Parayı ver, zam yap, neye yarıyor? Bu yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonununda işçi heyetinde bir sağlık işçisi, bir kasiyer, bir enerji işçisi, bir de karayollarında kar temizleyen taşeron işçi yer alacak. Bu parayla nasıl geçinemediklerini anlatacaklar. Cambaz olsanız 11 bin 402 lirayla bir hafta geçinemezsiniz.” dedi.
Türkiye’de sermayenin her zaman güçlü olduğunu ve siyasetle birlikte yol yürüdüğünü dile getiren ATALAY, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde işçi ve sendikacı kökenli milletvekilinin neredeyse bulunmadığını söyledi.
ATALAY işini iyi yapan işverenlere bir lafı olmadığını fakat çoğu işverenin sendikayı hor gördüğünü söyleyerek, “Kaptıkaçtı işverenler var, sonradan zengin olanlar var. Alıyor devletten ihaleyi, ne sendika var, ne sözleşme var. Polatlı’da bir işletme var, beş yıldır metal iş kolunda. Cuma akşamı bir bakıyoruz metal iş kolunda olan sistem kilitleniyor, pazartesi bir açılıyor iş kolu enerjide çıkıyor. Bunlarla kol kola yürüyen sendikalar var. Bu işverenler parayı buluyorlar, sonra okul, cami, kütüphane yapıyorlar, sonra basına ‘Biz iyilikseveriz, mübarek adamlarız, Sırat Köprüsü’nden uçarak geçeriz.’ diyorlar. Bırak sen Sırat Köprüsü’nden geçmeyi Galata Köprüsü’nü geçemezsin, ne Sırat Köprüsü?” ifadelerini kullandı.
İş sağlığı ve güvenliği kurallarının önemine dikkati çeken Genel Başkan ATALAY, her gün ortama üç işçinin iş kazaları nedeniyle yaşamını yitirdiğini dile getirdi.
Soma’da 2014 yılında 301 madencinin hayatını kaybettiği maden kazasına ilişkin yargı sürecinin devam ettiğini hatırlatan ATALAY, “Anayasa Mahkemesine sesleniyorum; Soma’da 301 arkadaşımız iş kazasında değil, iş cinayetinde hayatını kaybetti. 20 senelik çin malı maskeler kullanıldı. Onun için adil bir karar verin.” dedi.
Yargının sorun üreten değil, sorun çözen bir mekanizma olduğunu belirten TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY, “Bizim yargımız son zamanlarda sorun çözmeyi bırakıp sorun üretiyor. Bu ülkede hakemler ve hakimler kendisine çok dikkat edecek. Biz her gün ya hakem konuşuyoruz ya da hakim konuşuyoruz. Kimsenin emeğini çalmayacaklar.” diye konuştu.
Genel Kurul çalışmaları TÜRK-İŞ’e bağlı 34 sendikanın, sendikaları adına yapacakları konuşmalar ile devam edildi. Sendikamız Şeker-İş adına Genel Başkanımız İsa GÖK, genel kurula hitap etti;
‘‘Hepimiz biliyoruz ki; insana, alın terine, üretime, vatana, demokrasiye aynı anda dokunan GÜÇLÜ BİR EL var. Bu el uzandı mı işçinin omuzuna, GÜVEN verir; uzandı mı üretime, EKMEK verir. Bu el ki, HAKKI OLANA HAKKINI verir, hor görülüne ONURUNU verir.
Demokrasimizin olmazsa olmazı, emeğin güçlü sesi Türk-İş’imizin Genel Kurulu’na hepiniz hoş geldiniz. Bu vesileyle, işçi hareketi adına yürütülen çetin mücadeleler ve kıymetli hizmetlerle, sendikal tarihe adını yazdıran tüm konfederasyon ve sendika yöneticilerimizi, ömrünü bu yola adayan tüm kardeşlerimi rahmetle ve şükranla yâd ediyorum.
71 yıldır, varlığıyla güç veren ulu bir çınarın gölgesindeyiz. Türk-İş Ailesinin her bir ferdi, şuan burada bizimle olamasalar da, Anadolu gibi koca yüreklerinin burada, bizimle olduğunu biliyoruz. İnanıyorum ki 24. Genel Kurulumuz ile hep birlikte geleceğe aynı coşku, erdem, inanç ve kararlılıkla yürüyeceğiz.
Ayrıca bu önemli günümüzde, ekmeğini kazanmaya çalışırken aramızdan ayrılan işçi kardeşlerimizin büyük acısı da bizlerle birlikte burada, yüreklerimizde. Hayatlarının en güzel çağında, madenler, inşaatlar, şantiyeler, tersaneler başta olmak üzere tüm iş kazalarında yaşamlarını yitiren, tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Kıymetli Arkadaşlarım, malumunuz muazzam bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyoruz. Ezberleri bozan bu dönemde, yaşanan savaşlarla ülkelerin hatta insanlığın dinamikleri değişiyor. İklim değişikliği ise yerkürenin ritmini değiştiriyor. Gıda güvensizliği her geçen gün hayatımızı artan ölçüde tehdit ediyor. Yaşamın her alanında, dijitalleşme süreci, çok daha farklı bir evreye ulaşmış durumda. Bu değişim rüzgârında, Türkiye’mizin politik, ekonomik, sosyolojik, teknolojik her türlü alanda her daim muzaffer olmasını diliyorum.
Ayrıca yaşadığımız deprem felaketi ve Ukrayna Rusya savaşının etkileri devam ederken, son günlerde insanlığı enkaz altında bırakan Gazze saldırılarında, fütursuzca işlenen bir katliamla yüzleştik. Gazze’de meydana gelen insanlık dışı vahşeti bir kez daha en şiddetli biçimde kınıyorum, lanetliyorum. Bölgede barış ve huzur ikliminin baki olmasını temenni ediyorum.
Tüm yaşananlar bizlere yine ve defaten şu mesajı veriyor Kıymetli Arkadaşlarım;
Her şeyden, her bir meseleden önce, her birimizin üstüne düşen İLK GÖREV; ÜLKEMİZİ, BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZDEN DOĞAN SİNERJİMİZİ VE ORTAK GELECEK HEDEFLERİMİZİ KORUMAKTIR. İkinci olarak da, küresel siyaset sahnesinde “doğru bildiklerimizin savunucusu” olmaya devam etmek, sağlam ve milli bir gelecek kurma gayretimizden asla vazgeçmemektir.
Değerli Arkadaşlarım, sağlam ve milli bir gelecek kurma gayretinden bahsettim. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, açık ve şeffaf denetim mekanizmaları gibi alanlarla birlikte ekonomi politikalarının uzun vadeye dönük reformlarla ele alınması gerekiyor.
Geleceği planlarken ülkelerin iktisadi kalkınmalarında dikkate almaları gereken en önemli parametrelerden biri, gelir dağılımındaki eşitliktir. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün 38 üyesi arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek 3. ülkesi olmuştur. Geçim ve yaşam şartlarımızı derinden etkileyen sorunlara karşı; KAMU, SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE İLGİLİ TÜM KURUMLARIN SORUMLULUK ALMASI ŞARTTIR. Gelinen noktada yeni iş olanakları ve yeni teknolojiler karşısında İNSAN KAYNAĞI NASIL GELİŞTİRİLEBİLİR, sorusuna cevap verebilme kabiliyetine sahip olmamız gerekmektedir.
Nitekim istihdam alanlarımızı etkileyen, iklim ve dijitalleşme başta olmak üzere “günün meseleleri”yle ilgili sektörlerimize dair “ARAŞTIRMA EKSİKLİĞİ”nin aşılması gerekiyor. Dahası artık ülkemizde insan ve iş yaşam dengesi odağında, bir zorunluluk haline gelen, çalışma saatleriyle ilgili PİLOT UYGULAMALAR, devletimizin teşvikiyle BAŞLATILMALIDIR.
Diğer yandan, bugün işsizlik oranının neredeyse 2 katı kadar genç işsizimiz vardır. “Geniş işsizlik” oranı yüzde 23’e dayanmıştır. Bu istatistikler; yatırım ve üretim artışının önündeki riskler bertaraf edilmeden, kayıtlı istihdam artışının hedef düzeye erişemeyeceğini göstermektedir.
Maalesef azalan satın alma gücümüz ve enflasyondan, vergi meselesine kadar uzanan ekonomik sorunlarımız kronikleşmiş durumdadır. Gelir adaletsizliğinin yaygınlaşması ve derinleşmesinde ciddi payı olan “VERGİ DÜZENLEMESİ” konusunu, her daim gündemde tutan Konfederasyonumuz Türk-İş’in bu kararlılığını sonuna kadar sürdüreceğine yürekten inanıyorum.
İçinde bulunduğumuz çağda, dönüşüm alabildiğine hızla ilerlerken, BİZLER SENDİKASIZLAŞTIRMA VEBASIYLA MÜCADELE EDİYORUZ. Ülkemizde daraltılan çalışma hakları yanında; taşeronlaşma meselesi çözüme bir türlü ulaştırılamıyor, kıdem tazminatı farklı isimler adı altında bir türlü gündem malzemesi olmaktan çıkamıyor.
‘İŞ GÜVENSİZLİĞİ’ her geçen dakika can almaya, işçi sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Bugün gelinen noktada, 4857 sayılı İş Kanunu’nun, değişen Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılıyor mu sorusuna yanıt verilmek zorundadır. BİR TER DAMLASI, BİR SU BASKININA DÖNÜŞEBİLİR. Yaşadıklarımıza bir bakın. İşkolu tespiti ve yetki davaları ile boğulmuş bir sendikacılık yapmak zorunda bırakılarak, elimiz kolumuz bağlanıyor.
Bu süreçte ilerlemek ancak; sendikalaşma oranının artışıyla mümkün olabilecektir. Bu “etki kapasitesi”ne rağmen, Türkiye’de işçi olarak çalışanların sadece yüzde 14,76’sı örgütlenme hakkından faydalanmaktadır. 16,4 milyon kayıtlı işçiden 14 milyonu sendikasızdır. Yetki tespitine itiraz davalarının sendikal örgütlenmeyi ortadan kaldırmak için bir fırsat olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Bu sorun, Uluslararası Çalışma Örgütü sürecine de yansımaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü bünyesindeki Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, ülkemizi özel sektörde, “sendika karşıtı işten çıkarmalara karşı” gerekli önlemleri almaya davet etmiştir.
Uluslararası Çalışma Örgütü değerlendirmeleri ne yazık ki ülkemizin bir gerçeğidir. Aynı şekilde, Sendikamız başvurusu üzerine 19 Kasım 2020 tarihinde; Anayasa Mahkemesi; “UZAYAN YETKİ DAVASI, SENDİKAL ÖRGÜTLENME HAKKININ İHLALİDİR.” diyerek önemli bir karara imza atmıştır.
Örgütlenme ve toplu sözleşme haklarını kısıtlayan, engelleyen, etkisiz kılan hükümlerin mevzuattan ayıklanıp değiştirilmesi lazımdır. Örgütlenme hakkına yönelik olumsuz işveren uygulamalarının mali ve cezai yönden caydırıcı yaptırımlara bağlanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu çerçevede Sendikamız 21 Temmuz 2023 tarihinde, sendikal camiada bir ilk olarak, hukuka aykırı davranan yabancı sermayeli işyerine, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi kapsamında MANEVİ TAZMİNAT DAVASI AÇMIŞTIR. Sonuç aldığımız takdirde, işverenleri caydırma noktasında bu karar, biz sendikaların örgütlenme ve hukuk mücadelesine güçlü bir ses getirecektir.
BİZ SENDİKALAR, SADECE ÇALIŞANLARI İLGİLENDİREN MESELELERDE DEĞİL SEKTÖRÜN VE İŞYERLERİNİN GELECEĞİNİ ETKİLEYEN SÜREÇLERDE DE KONUŞTURULMALIDIR.
Bunu oldukça önemsiyorum. Çünkü kamu şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sürecinde ülke olarak bu eksikliğimizi çok net bir biçimde görmüş bulunuyoruz. Türkiye’nin beyaz şekeri’ni güvence altına alabilmek için Konfederasyonumuz Türk-İş ile birlikte idari, hukuki, meşru, sendikal her türlü mücadeleyi verdik. Dahası Şeker-İş olarak ulusal ve uluslararası sempozyumlar yaptık, sektör paydaşlarıyla toplumsal mutabakat metinleri yayınladık, sağlıktan özelleştirmeye kadar birçok alanda imza kampanyaları gerçekleştirdik. Gıda Zirvesiyle gıdanın geleceğine ışık tuttuk. Ayrıca, yapay her türlü tatlandırıcıya karşı mücadelemize aralıksız devam ediyoruz.
Diğer taraftan da gıda güvenliği, gıda israfı ve su israfına kalkan olacak bir dizi kampanyalar yaptık. Toplumumuzu bilinçlendirme çalışmalarımızı her daim sürdürdük. Son olarak da adil geçiş kavramından hareketle, iklim krizi karşısında tüm dünyada var olan yeşil enerji hamlesine katkı verme amacıyla, YENİLENEBİLİR ENERJİ MERKEZLİ PROJEMİZİ hayata geçirdik.
Bir sivil toplum kuruşu olarak verdiğimiz her bir hizmet, yaptığımız her bir çalışma ÜLKEMİZ İÇİNDİR, ALIN TERİ DÖKEN EMEK GÜCÜ İÇİNDİR. Aynı zaman da, sendikal mücadele için de geleceğe bir miras niteliğindedir. Konfederasyonumuz ve genel başkanımızla, desteğini esirgemeyen sendikalarımızla, sektörümüzün paydaşlarıyla, büyük sınavlar verdiğimiz bir gerçek..
Kadro sorunu ise bizlerin dünden bugüne en büyük meselelerindendi. Siyasi, hukuki, akademik, teknik her türlü çalışmayı yapmış bir sendika olarak, oldukça meşakkatli bir mücadele süreci yürüttük. Ve 5 Nisan 2023 tarihinde, işyerlerimizde liyakat ve hakkaniyet mücadelesi nihayet sonuç verdi. 1172 geçici işçi kardeşimiz sürekli işçi kadrolarına kavuştu. Kararın Genel Kurulumuz vesilesiyle de bir kez daha, şeker fabrikalarımız ve kamuda çalışan tüm geçici işçi kardeşlerimize ve camiamıza hayırlı olmasını diliyorum. Başta Genel Başkanımız Sayın Ergün Atalay olmak üzere hak mücadelesine sahip çıkan yöneticilere, yetkililere ve emeği geçen herkese müteşekkir olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bundan sonraki aşamada da; nitelikli işgücü açığımızın artık taşeronla değil, tamamen kendi kadrolarımızla karşılanması gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Bizler, Cumhuriyetimizin 100. yılında, örgütlenmenin kronikleşmiş sorunlarını değil, sendikalaşmanın toplumumuzu güçlendiren yanlarını konuşmalıyız.
Evet bizlerin, çocuklarımıza bırakacağı büyük hayalleri var. Ama şu bir gerçek ki, çocuklarımızın kucaklayacakları Türkiye için, ÇOK DAHA BÜYÜK HAYALLERİ VAR. Bizleri “hayal kurmaktan vazgeçiren”, “korkutan”, “günün meseleleriyle bir kafese sıkıştırmaya çalışanlara” karşı, VAZGEÇMEMELİYİZ, ÇALIŞMALIYIZ, BİRLİK OLMALIYIZ. Bu duygu ve düşüncelerle, 24. Olağan Genel Kurul’unun Türk-İş’imizin misyonuna yakışır bir sağduyu ortamında geçeceğine can-ı gönülden inanıyor, Genel Kurulumuzun camiamıza hayırlar getirmesini temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.’’ diye konuştu.